ELBET BİRGÜN BULUŞACAĞIZ...BU BÖYLE
YARIM KALMAYACAK...
Yatağa gireli yaklaşık bir, birbucuk saat geçse de uyku
tutmuyordu gözleri...belki de 40 ya da 50.kez sağa-sola döndü çift kişilik
bazalı yatağında...uykulu gözlerle yatağın diğer ucundaki eşine bir
baktıktan ve de “Top atılsa uyanmaz bu hatun”
diye aklından geçirdikten sonra eli bir kez daha yatağının yanındaki komidinin
üzerinde bulunan cep telefonuna uzandı, saate baktı ikiyi çeyrek geçmekte
idi...nedense aklına efsaneleşen bir uyku yakalama biçimi geldi, yani koyunları
sayacaktı...405..406..407..408.. “ Yok yok bu koyunlar saymakla bitecek
görünmüyor!” deyip yeniden cep telefonuna yöneldi, kulaklığını aradı
bulamayınca yataktan doğrulup kafasını yerde gezdirmeye başladı. Oda
karanlığından da birşey görünmüyordu ki...cep telefonunun ışığının yardımı ile
bulabildi aradığı kulaklığı.
Radyo kanallarını dolaşırken uyku halini geri getirecek bir
frekans bulamamanın sıkıntısı daha da
dağıtmıştı kendisini. Bir birinden farklı anlamlar çağrıştıran şarkılar,
türküler, pop parçaları geçiyordu frekanslardan...Radyo Alaturka dinlesem, ya da TRT
Nağme kesin uyuklarım diye düşündü. Bir zamanlar İshakağa İlkokulu karşısındaki Rahmetli Mehmet Amcanın berber
dükkanında traş olurken keyifle dinlerdi eski şarkıları . Arada Mehmet Amcanın
eski Beykoz maçlarından anılarını naklettiği anlarda perde gerisinden geçen
Türk Sanat Musikisinin eserleri ne de
uykusunu getirirdi.
TRT Nağme
Kanalını bulabilmişti...o gece dinleyeceği eserler gençlik yıllarındakiler gibi
, Berber Mehmet Amcanın dükkanındakiler gibi uykusunu getirmiyordu...yani ağır
eserlere takılayım da uykum gelsin niyeti ile giriştiği bu son çabası da sonuç
vermeyecek gibiydi...Yine Gam yükünün... kervanı geldi aman aman...çalmakta
idi radyo kanalında, ardından Sorma ne haldeyim...sorma
kederliyim..yangınlardayım zaman zaman...parçası çaldı...daha da bir hüzün kaplamıştı
benliğini. “Acaba bu şarkıların sözlerini yazanlar, kendisinin şu an yaşamakta
olduğu ruh halinin bir benzerini yaşamakta iken mi yazmışlardı bu esereleri”
Elbet birgün..buluşacağız...bu böyle yarım kalmayacacak... Yok
yok uykusunu daha da açmıştı bu kanal, kendi kafasında binbir nağmeler
dolaşırken TRT nin nanesini, nağmesini dinleyecek değildi. Bir sonraki frekansa geçince çalan eseri
dinlemeye başladığında aklına ilk düşen “Yağmurdan
kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerek!”oldu .Peki ne mi çalmakta idi o
frekansta ? ...Geceler hayırsızdır çekilmiyor çileler...Edip Akbayram’ın
müthiş yorumladığı bu eseri daha farklı bir zamanda, daha farklı bir ruh hali
ile dinlese keyiflenir eşlik dahi ederdi parçaya ya şimdi! Bir kez daha şansını
farklı bir frekansta değişik bir radyo kanalında denemek için parmaklarını
dokundurdu cep telefonun tuşlarına. Peki bu kez çalan parça kendisini daha da
darmadağın bir hale mi getirecekti?
Uykusuz her gece ...şu soğuk kahvede...”Ulan herşey üzerime üzerime geliyor bu gece yarısı“ diye geçti
aklından. Nasıl geçmesin ki bu parça da Bozcaadaspor
maçını, yaşadıklarını anımsatmıştı. Hava şartları nedeni ile feribot seferi
iptal olunca, Bir soğuk mahalle kahvesinde sandalyeler üzerine uzanıp sabahı zoretmemişmiyidi!. Ya sabır çekerken ,parmakları yeniden cep telefonunda ki o malum tuşa
gitti.
E bebeğim eee ...ee...e bebeğim eee eee e... Kayahan bu
parçasında kendilerine mi seslenmekte idi! Doğru ya, yıllarca
eee...eee...diyerek uyutmamışlardı mı kendilerini.Önce 2.Ligden 3.lige,
ardından oradan Bölgesel’e ve son uyutma anında İstanbul Amatör ligine...bu kez
kendisi de mırıldanır olmuştu şarkıyı...e bebeğim eee ...ee.., e bebeğim bitmez bu
çile...e bebeğim eee...ee...ne zaman çıkcaz üst lige...e bebeğim
eee...ee...affet biz sen Kelle...
Demek ki şarkı sözü yazarları, “ Yahu bu mükemmel sözleri nasıl
yazdınız,üstadım?” sorusuna verdikleri cevapta,” Valla gece yarısı uyku
tutmadı, aldım kağıt,kalemi bu satırlar düştü aklıma ve sabaha kadar çıkardım o
parçanın sözlerini,sonrası malum...patladı gitti!”
“Ulan ben de şimdi şu eee bebek ...gül bebek...derken ne de güzel
kafiyeli ileveler yaptım” diye kendisi ile gurur duyan Cefakar yattığı yataktan iyiden iyiye
doğrulup, önce odasının ışığını yaktı, ardından kağıt kalem alıp yeni
uğraşının ilk meyvelerini toplar misali
döktürmeye başladı sarırlarına sözleri...O güne kadar ailesinin kendisinin ismini Cefakar olarak koymalarından bir hayli rahatsızlık hisseden,arkadaşlarının muzipçe takılmalarına muhatap olan tribün sakini, bu kez mutlu mu mutlu idi...Ahmet, Mehmet olarak şu sözleri şiirleri yazsa idi değeri mi olurdu, ancak ya şimdi, tüm yazdıklarının altında Cefakar imzası atılınca daha da esrarengiz bir kişiliğe bürüneceğine,daha fazla dikkat çekeceğine emindi.
SEN VARYA SEN...
Sen var ya sen...deşip bağrımı, yüreğimi
koparıp alan,Sen var ya sen...o yürekle birlikte sevadamı çalan,
Sen var ya sen...beni kör kuyuların dibine atan,
Sen var ya sen ...benim için oldun bir yalan
CEFAKAR /
Mart 2013
Cefakar uyanınca bir süre dün gece yarısındaki halini
düşündü, nasıl oldu da uyuyakalmıştı. Hatırladı, kendisini ünlü bir besteci-söz
yazarı olmuş gibi gördüğü rüya hali aklına düştü. “Vay ya...nasıl da güzel günler
gördüm rüyamda. Bir an için gerçek oldu zannettim vallahi...”
Yatağından doğrulan Cefakar,
masanın üzerinde dün gecenin anısı olacak, yazdığı satırların olduğu kağıdı bir
kez daha okuduktan sonra ; “Ah Müslüm Baba sağ olacaktı, ne güzel de söylerdi
bu sözlerden ortaya çıkacak damar şarkıyı” diye düşünmekten kendini
alamadı.
Çocuklar inanın, inanın çocuklar ...güzel
günler göreceğiz, güneşli günler...
BEYKOZLU CEFAKAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder