ŞAHİNKAYA YOKUŞU....
Kendini yorgun hissetse de akşama gerçekleşecek maçı
düşünmekten geri durmamıyordu. Acaba dedi yürüyerek gelmesemi idim? Paşabahçe Ferit İnal Lisesinden Şahinkaya’da
bulunan evine değin çoğu zaman yürüyerek gelmeyi yeğlerdi oysa. Bu yürüme
anlarında doyasıya keyif aldığı sohbetler gerçekleşirdi. Kimi zaman Hacı
Mustafa Belge kimi zaman Ümit Alacak’la okul bitimi başladıkları sohbet dolu
yürüyüşler Beykoz Merkezde neticelenirdi. Onçeşmelerden bir yorgunluk suyu içip
Şahinkaya yokuşuna tırmanmaya başladı. Yüzlerce, binlerce kez geçtiği
sokaklardaki eski ahşap evleri seyre doyamazdı bir türlü. Onların 1900’lü
yıllardaki halini düşünür idi, acaba kimler kalırd?nasıl eğlenir ne işle meşgul
olur idiler...
İşte bu düşünceler kafasında yeniden şekillenmiş iken Meryem
Hatun Mescidi önünde biraz soluklandı ve geriye dönüp ahşap yaşlı evlere bir
kez daha bakakaldı. Acaba İşgal günlerinde, o kabus dolu günlerde buralarda
oturanların Milli Mücadeleye, işgal altındaki Beykoz’daki izlerine ne tür
katkılar gelmişti bu hane sakinlerinden. Yine bildik senaryolar dolaşmaya
başladı kafasında, şu baklava dilimli cumbalı evde Çanakkale Gazisi Siyami Paşa
oturmakta, şu saçaklarının bazısının döküldüğü evde Hemşire Nazlıcan Bacı
oturmakta idi, ve 2 ev ilerisinde ise Kaymakamlık Katibi Müşfik Efendi. İşte
bunların yaşantısı normal bir seyir izlese de akılları fikirleri Ankara’dan
gelecek zafer haberlerinde idi. Ankara kapılarına dayanan Yunan Askerleri nedeni ile Milli isyan, karşı koyuş duyguları şahlanmış, artık vatanın kurtuluşu için atılacak son adımlar
gözden geçirilmekte idi.
Şahinkaya Yokuşunda oturan ailelerin gençlerinin sayısı iki
elin parmak sayısı kadar azalmıştı. Balkan ve ardından gelen o körolasıca Dünya
Savaşının ardından pekçok Beykoz genci gibi soluğu cephelerde alıp şehit
düşenlerin sayısı bir hayli fazla idi. İstanbul’un işgalinin
ardından diğer kalan gençlerin yarısı çoktan Ankara’nın yolunu tutarken diğer
yarısı da azınlıklardan azanların her türlü baskı ve saldırıları için iç
kesimlere ormanlık alanlarda kurulan savunma birliklerine dahil olmuştu.
Yıllarca yan yana evlerde oturan bazı çiğ süt emmiş, din
farkı taassubundan kendini
soyutlayamamış satılmışların saldırı ve hakaretleri bitmek bilmiyordu.
Yalıköy, Paşabahçe gibi semtlerden de bu yönde acı haberler gelmekte idi. Bütün
bu olumsuzluklara karşın komşuluk hakkı
gözetenler de yok değildi. Onların o zorlu günlerdeki katkılarını, yardımlarını
tarihler yazmasa da farkında olanlar mutlaka vardı.
Çanakkale Gazisi Siyami Paşa’nın evi Beykoz’da en fazla
taciz edilen evlerin başında gelmekte idi. Günün 24 saati gözlemlenmekte idi
desek yeridir. Buna karşın yaşlı paşa ne ne şartta olursa olsun işgal
günlerinin Beykoz kahramanlarına destek olmak için yine de fırsat bulurdu.
Nazlıcan Hemşire çoğu zaman doğal bir misafir hüviyetinde eve gelse de arka
bahçeye bakan yoldan aşağı iner kendisini bekleyen bir Beykoz yiğidinin atına
atlayıp yaralananlara şifa dağıtmaya giderdi.
O da sıkı takipte idi.
Çetelerin terör estirdiği Beykoz’da bir zaman sonra bir
ismin varlığı dilden dile dolaşmakta idi ki bu çetecilerin insafsız hallerine
sağlam bir darbe olmuştu. Artık her sokak başında gördüğü müslümanları ulu orta
aramaktan, hakaretler yağdırmaktan çekinir olmuşlardı. Peki acaba kimdi
dersiniz bu korku yüreklerine korku
salan bu yiğit? Evet İpsiz Recep namlı Karadeniz yiğidinin ta kendisi
idi. Özellikle direniş mücadelesinde büyük yararlılıkları olan Şahinkaya Taş
Ocaklarında çalışan 12 Laz kardeşinin öldürülüp Çamlık Mevkiindeki kuyulara
atılma hadisesinin ardından geldiği Beykoz’da azgın çetecileri fırsat buldukça
haklamaya başlamıştı. Şehit Karadenizli Yiğitlerin ailelerinin her bakımdan
yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaktan geri durmazdı.
************
Şahinkaya yokuşunda Meryem Ana Mescidi önünde o kısacık
duraksama anında Liseli gencin aklından birkaç dakika anında geçen senaryoda bu
yazılanlar vardı. Aslında aklından geçenleri eve gidince her zamanki gibi
kağıda dökme niyetinde idiysede akşam Taş Ocakları mevkkinde yapacakları
iddialı maça takıldı aklı yine. Adımlarını sıklaştırdı, mezarlık bölgesine
gelince 3 İhlas 1 Fatiha vazifesini bir kez daha ifa etti. Eve gelince annesine
telaşla bir şeyler hazırlamasını söyledi. Hafif bir yemeğe ihtiyaç duyduğunun
sinyalleri yol boyunca midesinden gelen gurultuyla kendini belli etmişti.
Ekmek arası salam ve ayranı ne zaman yiyip-içtiğinin bile farkına varamadan maç
için hazırlanmaya başladı. Ancak bir türlü siyah şortunu bulamıyordu. Sonunda
annesine seslendi ve yerini sordu. Annesi daha dün onu giydiğini söyleyip çamur
içinde idi ve yıkanmaya attığını söyleyince morali bozuldu. Bir ara çamaşır
sepetinden çaktırmadan alıp maçta giymek için spor çantasına attı uğurlu
şortunu. Ne de olsa Beykozspor malzemecisi olan Sefa Abiden almıştı onu. Gerçi
şortun numarası 13 olsa da o batıl inanç olarak görürdü bu sayının
uğursuzluğunu.
Çantasını hazırlayıp en son suyunu da koyduktan sonra evin
penceresinden tam karşısına denk düşen Taş Ocakları yönüne doğru baktı.
Aşağıdan tepeyi tırmanan birkaç kişi vardı, 3-4 kişiyi de maç yaptıkları
zeminde karşılıklı topa vururken seçebildi. Saat akşamın 6’sı olmuştu ve Cam
Dekor atölyelerinde paydos saati gelmişti. Birazdan abisi de evde olurdu.
Abisini beklemeye pek de niyeti yoktu, bu akşamki maçta
iddia büyük idi...2 kilo fıstıklı baklava...mezarlık içinden mi yoksa mezarlık
yanından geçen yoldan mı Taş Ocakları tepesine çıkmalıyım diye düşünse de,
mezarlıkta yatan mevtaları rahatsız etmemek için mezarlık yanındaki yoldan
gitme yönünde tercihini yapıp çok geçmeden defalarca top oynadıkları sahaya
vardı. Mezarcı Kazım’ın çocuklarından Osman, Davut, Ali orada idi, Musa Pambuk
ve ezeli kapışma arkadaşı Nevzat’ta orada idi. Aşağıdan Hayri Nalbantoğlu,
Şaban, 2 Adnan, Sinek Hasan,Paşa Hüseyin gelmekte idi. Abisi Apo, Erol ve Erdem
Tetik Kardeşler,Asker,Seyfi,Donsuz Kemal, Deve Semih ve diğerlerinin gelmesi
ise an meselesi idi.
Bir anda okuldan eve gelirken Şahinkaya Yokuşunda aklına
gelen senaryosunu anımsadı. Bir rivayete göre Beykoz’un işgal günlerinde
direnişe destek olan ve Taş Ocaklarında çalışan 12 Yiğit Karadeniz uşağı aklına
geldi. Bir kez daha ihlas ve fatihalarını onlar için gönderdi. Yine
düşüncelerinden sıyrılmaya başladığı anda her iki takımın oyuncuları
belirlenmiş ve de Sinek Hasan kendine seslenmekte idi-Sağbek meviiknde kim var !Haydi geç sağ bek
mevkiine!-
ALP ERTUNGA-BEYKOZ
ALP ERTUNGA-BEYKOZ
MUHTEŞEM..... BENDEN ESKİ OLSA DA AYNI SENERYOYU ŞAHİNKAYALI OLARAK BİR JENERASYON SONRA DA OLSA YAŞADIĞIM İÇİN GÖZLERİM DOLARAK OKUDUM....TEŞEKKÜRLER
YanıtlaSil