9 Mart 2013 Cumartesi

PAYDOS DÜDÜĞÜ ÇALARKEN...

Bir Ocak gününde yeniden aşina olduk saflık simgesi, bembeyaz doğa harikası güzellik ile...güzellik dedik demesine de kimi yerler, kimi insanlar için bambaşka bir anlam ifade ettiği de bir gerçek. Tam da mevsiminde yağan bir kar ve tatil edilen okullar. Çocukluk günlerimizde fazlaca bilmezdik bugün artık rutinleşen okul tatillerini. Her mevsimin özelliklerini doyasıya yaşardık. Kar yağan bir Kış gününde sokaklardan ayrılmak istemezdik. Kartopu savaşları ve bulabildiğimiz en uygun şeyi altımıza çekip yükseklerden kayabilmenin neşesi ve etrafa yayılan şen-şakrak kahkahalar , ya şimdi!..

Kar tatili denince evden çıkmayan bilgisayarlara hapsolmuş, cep telefonlarındaki onlarca seçeneklerin esiri haline gelmiş çocuklar. Şimdilerde aileler çocuklarını bu ortamdan uzaklaştırmak amacı ile neredeyse üstüne para verecek ki çıkıp dışarıda kar ile oynasın. Oysa bizler öyle mi idik? Saatlerce oynasakda doyulmazdı. Annelerimizin defalarca çağırışları ile evin yolunu tutardık. Kar eğlencelerine nokta koymanın bir başka zaman dilimi ise çalan fabrika paydos düdükleri  idi. Beykoz’un can damarı olarak nitelenen fabrikalarından çıkan ilçeyi saran siren sesi. Bir başka ifade ile babalarımızın artık işten gelmekte olduğunu bildiren uyarı.

O siren sesleri artık mazide kaldı ancak bizler gibi o günleri yaşayan kuşakların kulaklarından hiç gitmedi . Gün boyu çalışmanın yorgunluğu ile evinin yolunu tutan babalar o gün kurulmuş ise semt pazarına yok ise manava uğrar kış mevsiminin doğal  ilaçı niyeti ile tanınan meyvelerini alırlardı. Anneler ise saatlerce dışarıda bıkmadan usanmadan oynayıp eve dönen çocuklarını köşe başındaki bakkala gönderip o saatlerde fırından yeni gelen akşam ekmeklerini almak için dil dökerlerdi. Haa, şimdilerde ise bilgisayar ekranlarından kaldırıp bakkala gönderebilmek  annelerin kabusu olmuş durumda.

Televizyonların tek kanal olduğu o yıllarda ekranda sıkıcı bir program var ise değişik alternatiflere yönelinirdi. Ben abim ile kağıt kalemi alır değişik yarışmalar yapardık. Belli bir sürede o dönemdeki banka isimlerini, sakız markalarını, gazete adlarını yazardık, seçtiğimiz konuda en fazla yazan kazanırdı oyunu. Hele ki Banka isimlerini yazdığımız yarışta bu eğlenceyi defalarca yazmamıza karşın yine de birimiz 3-5 banka ismini yazmayı unuturduk.

Komşuluk ilişkileri bir başka güzel idi. Anneler arası mutfak alışverişleri hiç bitmezdi. Kapıyı çalan koşumuzun çocuğu elindeki bardağı uzatıp-Annem biraz sıvı yağ istiyor-derken bir sonraki gün biz onların kapısını çalıp-Annem 2-3 soğan istiyor-derdik.

Çalışkan öğrenciler idik çünkü derslerden keyif almayı yeğlerdik. Aileler arası çocuklarını yarıştırma, onları robotlaşmaya sevk etme düşünceleri daha ortada yoktu. Paylaşımcılık esastı, cevabı bilinmeyen sorular için kapı çalındığında kimse kendi çocuğundan ayırt etmez komşu çocuğun da o konuda başarılı olmasını isterdi.

İşte bu yüzden 70’li 80’li yıllarda çocukluk ve gençliklerini yaşamış kişilerin yani bizlerin TRT Kanalındaki-80’ler-dizisine olan yoğun ilgisi mevcut. Evlerdeki mobilyalardan, aksesuvarlardan, giyimlerden, konuşulan kelimelerden, dönemin tanınmış sanatçı ve eserlerinden örneklerden yansımalar bizlere ayrı bir tad-heyecan katar.

Ne yazık ki artık fabrika paydos düdükleri çalmıyor, gece yarılarına kadar ailece yapılan kar eğlencelerine tek tük rast geliniyor. Şimdilerde çocuklar sanal alemde kartopu savaşları yapıp en fazla puanı kapma derdinde. Babalar artık kısa mesafedeki fabrikalarda çalışamadığından, İstanbul’un dört bir yanındaki işyerlerine gidip günde 2-3 saat yol çilesi çektiklerinden ne bakkala ne de manava gidecek takadi kendisinde bulabilmekte. Çıkarılan ek kartlar ile bu işi marketler yolu ile eşlerine devretmiş durumdalar.

Velhasıl devir değişti be dostlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder