4 Nisan 2013 Perşembe

YAĞ SATARIM, BAL SATARIM!

“Yeter ulan yeter!” diye bir ses işitildi ardından,” devamı da gelmedi değil ,”Sizin balınıza da....a”.
“Hayrola!” diye takıldı muhatabı, kızgın adama
-Bıktırdılar vallahi ya, bu kadarına da pes! Kilolarca bal bu paraya olur mu?
“Seyretme o zaman, aç başka kanal” diye öneride bulundu karşısındaki kişi
“ Tez bana –Psikomat Adam-’ı bul getir” diye seslendi bu kez, emrivaki bir ses tonunda.
-Ya sen Kemal Sunal’ın bir filmindeki adama benzedin, farkında mısın?
-Ne saçmalıyorsun ya, bana Psikomat adamı çağır diyorum sana
İsteğin muhatabı olan arkadaşı biraz daha sinir uçlarına dokunma niyetiyle
-Neydi adı..tamam hatırladım –Mazlum-du filmdeki adı Kemal Sunal’ın.
Strese giren ve yana yakıla Psikomat adamı yanına çağırtan adamın derdini merak mı ettiniz!. Bütün suç o balda idi. Radyo ve televizyon reklamında bir değil, iki değil , üç değil....ile başlayıp, sizler için çok özel, muhteşem bir kampanya yaptık. Acele edin, sarılın telefonlara...reklam anonsunu işitince şeytan dürtmüş, “Al bir dene,beğenmez ise verirsin birine” cümlesinin kafasına yerleşmesine sebebiyet vermişti.

O TRİBÜNLERDE BİLSENİZ NE ANILAR GİZLİDİR !

O TRİBÜNLERDE BİLSENİZ NE ANILAR GİZLİDİR !

ELBET BİRGÜN BULUŞACAĞIZ...BU BÖYLE YARIM KALMAYACAK...
Yatağa gireli yaklaşık bir, birbucuk saat geçse de uyku tutmuyordu gözleri...belki de 40 ya da 50.kez sağa-sola döndü çift kişilik bazalı yatağında...uykulu gözlerle yatağın diğer ucundaki eşine bir baktıktan  ve de “Top atılsa uyanmaz bu hatun” diye aklından geçirdikten sonra eli bir kez daha yatağının yanındaki komidinin üzerinde bulunan cep telefonuna uzandı, saate baktı ikiyi çeyrek geçmekte idi...nedense aklına efsaneleşen bir uyku yakalama biçimi geldi, yani koyunları sayacaktı...405..406..407..408.. “ Yok yok bu koyunlar saymakla bitecek görünmüyor!” deyip yeniden cep telefonuna yöneldi, kulaklığını aradı bulamayınca yataktan doğrulup kafasını yerde gezdirmeye başladı. Oda karanlığından da birşey görünmüyordu ki...cep telefonunun ışığının yardımı ile bulabildi aradığı kulaklığı.

Radyo kanallarını dolaşırken uyku halini geri getirecek bir frekans  bulamamanın sıkıntısı daha da dağıtmıştı kendisini. Bir birinden farklı anlamlar çağrıştıran şarkılar, türküler, pop parçaları geçiyordu frekanslardan...Radyo Alaturka dinlesem, ya da TRT Nağme kesin uyuklarım diye düşündü. Bir zamanlar İshakağa İlkokulu karşısındaki Rahmetli Mehmet Amcanın berber dükkanında traş olurken keyifle dinlerdi eski şarkıları . Arada Mehmet Amcanın eski Beykoz maçlarından anılarını naklettiği anlarda perde gerisinden geçen Türk Sanat Musikisinin eserleri  ne de uykusunu getirirdi.

9 Mart 2013 Cumartesi

SAĞ BEKTE KİM VAR?


ŞAHİNKAYA YOKUŞU....

Kendini yorgun hissetse de akşama gerçekleşecek maçı düşünmekten geri durmamıyordu. Acaba dedi yürüyerek gelmesemi idim?  Paşabahçe Ferit İnal Lisesinden Şahinkaya’da bulunan evine değin çoğu zaman yürüyerek gelmeyi yeğlerdi oysa. Bu yürüme anlarında doyasıya keyif aldığı sohbetler gerçekleşirdi. Kimi zaman Hacı Mustafa Belge kimi zaman Ümit Alacak’la okul bitimi başladıkları sohbet dolu yürüyüşler Beykoz Merkezde neticelenirdi. Onçeşmelerden bir yorgunluk suyu içip Şahinkaya yokuşuna tırmanmaya başladı. Yüzlerce, binlerce kez geçtiği sokaklardaki eski ahşap evleri seyre doyamazdı bir türlü. Onların 1900’lü yıllardaki halini düşünür idi, acaba kimler kalırd?nasıl eğlenir ne işle meşgul olur idiler...

İşte bu düşünceler kafasında yeniden şekillenmiş iken Meryem Hatun Mescidi önünde biraz soluklandı ve geriye dönüp ahşap yaşlı evlere bir kez daha bakakaldı. Acaba İşgal günlerinde, o kabus dolu günlerde buralarda oturanların Milli Mücadeleye, işgal altındaki Beykoz’daki izlerine ne tür katkılar gelmişti bu hane sakinlerinden. Yine bildik senaryolar dolaşmaya başladı kafasında, şu baklava dilimli cumbalı evde Çanakkale Gazisi Siyami Paşa oturmakta, şu saçaklarının bazısının döküldüğü evde Hemşire Nazlıcan Bacı oturmakta idi, ve 2 ev ilerisinde ise Kaymakamlık Katibi Müşfik Efendi. İşte bunların yaşantısı normal bir seyir izlese de akılları fikirleri Ankara’dan gelecek zafer haberlerinde idi. Ankara kapılarına dayanan Yunan Askerleri nedeni ile Milli isyan, karşı koyuş duyguları şahlanmış, artık vatanın kurtuluşu için atılacak son adımlar gözden geçirilmekte idi.

PAYDOS DÜDÜĞÜ ÇALARKEN...

Bir Ocak gününde yeniden aşina olduk saflık simgesi, bembeyaz doğa harikası güzellik ile...güzellik dedik demesine de kimi yerler, kimi insanlar için bambaşka bir anlam ifade ettiği de bir gerçek. Tam da mevsiminde yağan bir kar ve tatil edilen okullar. Çocukluk günlerimizde fazlaca bilmezdik bugün artık rutinleşen okul tatillerini. Her mevsimin özelliklerini doyasıya yaşardık. Kar yağan bir Kış gününde sokaklardan ayrılmak istemezdik. Kartopu savaşları ve bulabildiğimiz en uygun şeyi altımıza çekip yükseklerden kayabilmenin neşesi ve etrafa yayılan şen-şakrak kahkahalar , ya şimdi!..

Kar tatili denince evden çıkmayan bilgisayarlara hapsolmuş, cep telefonlarındaki onlarca seçeneklerin esiri haline gelmiş çocuklar. Şimdilerde aileler çocuklarını bu ortamdan uzaklaştırmak amacı ile neredeyse üstüne para verecek ki çıkıp dışarıda kar ile oynasın. Oysa bizler öyle mi idik? Saatlerce oynasakda doyulmazdı. Annelerimizin defalarca çağırışları ile evin yolunu tutardık. Kar eğlencelerine nokta koymanın bir başka zaman dilimi ise çalan fabrika paydos düdükleri  idi. Beykoz’un can damarı olarak nitelenen fabrikalarından çıkan ilçeyi saran siren sesi. Bir başka ifade ile babalarımızın artık işten gelmekte olduğunu bildiren uyarı.

8 Mart 2013 Cuma

GREENPARK OPERASYONU !

Kendini bir anda anılar silsilesinin içinde buldu...gayri ihtiyari ağzından dökülen cümleleri bir mırıltı halinde kendi kulakları da işitmeye başlamıştı,”Hey gidi büyük Beykoz hey...” Kendini bildik bileli futbol ile yatıp futbol ile kalkar bir hali vardı. Ancak son yıllarda neden nefret eder hale gelmişti doğrusu kendisi de anlamlandıramıyor idi.
Paşabahçe Semtindeki Yalıda geçen çocukluğunun en renkli anlarının ardından taşındıkları Şahinkaya Mahallesinde daha sonra futbol sevdasının Beykozspor aşkının hakim olduğunu görecekti. Taş Ocakları mevkiinde yaptıkları maçlar ne de heyecan ve çekişmeye sahne olurdu. Ara sıra da diğer yani aşağı mahalle gençlerinin şimdilerde Meslek Lisesi olan düzlükte yaptıkları maçlar aklına geldi. Kısacası futbolla yatıp futbolla kalkan bir gençlik günleri. Televizyonlarda tek kanal hakimdi daha, hatta TRT’nin bir başka kanal daha kuracağını duduğunda

5 Mart 2013 Salı

KAPTAN AMCA DÜDÜK ÇAL...

Dışarıda Yaz mevsiminin olanca sıcaklığı hakimdi...Paşabahçe semtinin Osmanlı dönemindeki tarihi şahsiyetlerinden birisinin adını içeren Yalının  sahilinde 3 çocuk az sonra daha da yakınlarından geçecek vapuru beklemekte idi...biri 11, diğeri 9 ve sonuncusu da 8 yaşlarında idi...işte bekledikleri an gelince ellerini ağız çevresine alıp gür bir sesle haykırmaya başladılar "Kaptan amca düdük çal...kaptan amca düdük çal..." artık alışılagelimiş bir notoda söylemekte idiler o dönemin bildik cümlelerini...kısa bir zaman geçtikten sonra Kaptan köşkünden kafasını uzatıp çocuklara el sallayan yılların deneyimli kaptanı Bahri Kaptan daha sonra Beykoz yönündeki rotasına çevirdi kafasını.

3 Mart 2013 Pazar

ÖYKÜ-2- / BÜTÜN KUŞLAR VEFASIZ...


Sabahın beş buçuğu idi...Paşabahçe sokaklarından köpek havlamalarının sesi bitecek gibi görünmüyordu...orta yaş civarında bir sima hafif yağan yağmur nedeni ile pardesüsünün yakasını kaldırdı, biraz daha eğdi kafasını...Vittiri Kemal'in sabah çorbacı dükkanından gelen Türk Sanat Musikisinin o tanınmış eseri ile gayri ihtiyari bakışlarını dükkana çevirdi...ne yazık ki çorba içmeye vakti yoktu...aklı hala çorbacıdan yankılanan ve gittikçe uzaklaşan şarkının sözlerinde idi-Bütün kuşlar vefasız...mevsim artık sonbahar...- içinde bulunduğu ruh haline ne de çok uymakta idi...sonradan farkına vardı ki kendisi de sabahın karanlığında aynı şarkıyı mırıldanmakta idi...

Aynı gün öğleden sonra Beykoz Belediyesi durağında inen sabahki adam dikkatlice yolun her iki yanını da süzerek karşıya yani sahil kısmına atıverdi kendini...aynı noktada yakın zamanda yaşadığı trafik kazaları sonucu vefat eden iki isim geldi aklına...sanki o olayı işittikten sonra bir başka dikkat etmeye başlamıştı trafik akışının olduğu yerlerde karşıdan karşıya geçmek için...